Monday, March 29, 2010

Yükseklik Korkusu

Yerlerde sürünenlerin hayata bakış açısıdır
Öyle korkarlar ki yokuşlara bile tırmanamazlar
Haliyle bir yere de varamazlar
Ancak aşağılara ve aşağılıklara koşarlar

Bok ve püsürün içinde kaybolurlar
Umutsuzca yüzeydeki pisliği geçen bir ışık ararlar
Ne var ki gözlerini de batık gemilerden ayıramazlar
Durmadan kulaç atsalar da kendileri de batmaktadırlar

Uzun kolları vardır,ve yapışkan parmakları
Zehirlemek için dokunurlar
Felç ederler başındaki haleden aşağısını
Kendilerine bakmazlar,çünkü göreceklerinden korkarlar

Yıldızlara küfrederler
Kıskançlıkları bedenlerindeki bir parazit gibidir
Haketmeseler de tatmin beklerler
Ama bilmezler ki her şeyleri çoktan sindirilmiştir

Zavallılar

Bu blogu burçaktan başkasının okumadığını düşündüğüm zamanlar bir şeyler yazmak daha kolaydı.

Kenarda,köşede,
Sıkışık sokaklarda dolanırlar
Karanlık ve pis kokan
Balkonların altlarında

Günışığından pek bir rahatsız olurlar
Gözleri kafalarının içine dönükken kaybettiği için işlevini
Uzun zaman önce yarattıkları derme çatma dünyalarından
Alamadıkları için geri

Dağları yıkılır ve bulutları alevlenip tükenir
Bir damla suyun değmesiyle kırılgan ciltlerine
Ne var ki yoktur vazgeçmek onlar için
Baştan ve en baştan başlarlar bitmek için yeni bir sonda

Yaşarlar sadece ağlamak ve acımak için kendilerine
Aynaya her baktıklarında suçlamak için evreni
Açık konuşmak gerekirse herkesi,
Hâricen atan her kalbi

Düşleri her kırıldığında parçalarını çiğerler
Kızarmış gözler ve ıslak yanaklarla
Kanasa da solgun dişetleri,devam ederler
Sadece haklı çıkmak için bir gün daha

Bazen seller baştan düzer
Şahsi hapishaneleri olan beyaz çöllerini
Renksiz ve sıkıcı bir yer olan
Buruklaşıp yırtılmış zihinlerini

Yeni hedefler ve boş hayaller
Kendinden gelen eminiyetler ve tek taraflı sözler
Ne var ki bir çarkı koşarak geride bırakamaz en hızlı kobaylar
İşte,bu yüzden onlara deriz ki,zavallılar...

Saturday, March 13, 2010

Gene De Mutluyum

Kırmızı dudaklar
Kırmızı yapraklar
Kırmızı dallar
Kırmızı yollar
Kırmızı ayakkabılar
Kırmızı tırnaklar
Kırmızı saçlar
Kırmızı şafaklar
Kırmızı yanaklar
Ve kırmızı...

Sarı güneşi gördüm
Sırıttı yüzüme
Öyle parlak ki alev alıp da söndüm
Dedi ki 'merak etme'

Gri bulutlar yarışıtı
Her biri diğerinin kuyruğunda
Bir an için kendi ayağına takılıp kaldı
Ne var ki korkup kaçtı,bakınca gözlerimdeki karanlığa

Her şey aydınlıktı bir kez daha
Yalandı bütün geceler
Gerçek ise fazla güzeldi saçmak için ortalığa
Bana özeldi ve korudum onu bitene kadar bahaneler için dilimdeki heceler

Mavi damarlar
Mavi gözler
Mavi eldivenler
Mavi çiçekler
Mavi kayalar
Mavi gökler
Mavi rüyalar
Mavi aylar
Mavi dumanlar
Ve mavi...

Sevdim ama istemedim
İstedim ama ihtiyacım yoktu
İhtiyacım vardı ama çekici gelmedi
Çekici geldi ama yırtıcının tekiydi
Yırtıcıydı ama yırtılmıştı yüreği
Yüreği yırtılmıştı ama atıyordu inadına
İnatçıydı ama umutsuzdu
Umutsuzdu ama denemekten vazgeçmiyordu
Vazgeçmiyordu ama unutmuştu amacını
Unutmuştu ama yoktu bir teselliye ihtiyacı
Yoktu bir ihtiyacı
Yoktu bir barınağa ihtiyacı
Yoktu yüzüp de üstüne kuşanacağı
Bir ruha ihtiyacı
Vardı bitmek tükenmek bilmeyen arzuları
Sonsuzdu tokluğu kadar açlığı
Memnuniyeti ise kana susamış bir ağaçtı
Işık görmeyen yerlerde kayaları delip geçerken
Yıldızların huzurunda tüm hayatı kutsardı

Beyaz eller
Beyaz atkılar
Beyaz dişler
Beyaz teller
Beyaz tüller
Beyaz çarşaflar
Beyaz tavanlar
Beyaz tuvaller
Beyaz yalanlar
Ve beyaz...

Soğuktu ellerin evet
İtiraf ediyorum işte
Hepinizin huzurunda söylüyorum,yoktur mükemmelliyet
Pişman olmadım tek seferinde bile

Tutuşurken aklın hayallerle
İzledim alnından kayan tuzlu damlaları
Yaşadım baştan ve baştan,başbaşa kaldım defalarca bu sahnelerle
Reddetmedim anılarını,hele de çıkarıp atmışken süslü peruklarını

Olmadığın kadar güzelsin
Olmadığın kadar özelsin
Benim için varolmadığın kadar benimsin
Benim için kahrolacağım kadar sensin

Alışmak mümkün ama kabullenmek değil,göremediğin üzere
Hayır,kolay değil hissetmek dilimde o tuzlu ıslaklığı
Canımı yakmadığın her anda güldüğümde
Kusurlarını özlemek,görürken ben aynada,makyajı akmış bir soytarıyı

Wednesday, March 10, 2010

Buralı

Sıcak bir günde zamandan kopuk,yürüyordu bittiyse de yaz çoktan
Kamaşırken gözleri doğan güneşin ışıklarıyla,gece daha yeni başlıyordu
Kırmızı otların arasında yükseldi bir orkestra gibi sayısız canlının şarkısı
Dinlemeyi severdi olmasa da ölümlülerin sahip olduğu türen kulakları

Rüzgarın yalamasıyla çıplak vücudunu,kıkırdadı kısık bir sesle
Ne var ki karşılık buldu coşkusu ve dalgalandı renkler dört bir yanında
Gözyaşları dökülüyordu ama üzgün değildi,unutmuştu artık hissetmeyi
'Tek bildiğim' diye başlayacakken söze sorardı kendisine,ne biliyorsun ki diye

Dert etmezdi boşlukları gene de,olduğu için onlar da bütünün bir parçası
Barışıktı kendisiyle,yaktılarsa da iç organlarını,affetmişti bütün şeytanları
Büyülenirdi hatta ne zaman görse o parlak boynuzlarını
Kutlardı ve dile getirirdi hepsine minnettarlığını

Koşmak istemezdi kaçıracağından kendine aşık bu manzarayı
Güzelliği akıp heba olacağından ruhundaki çatlaklardan,acele etmezdi
Tekbaşınaydı ama yalnız değildi,onu asla terketmeyen kendileriyle başbaşaydı
Sıkıldıysa da bir zamanlar artık anlamıştı ki onlar da sorgulama nedenleri arasındaydı

O kadar güçsüzdü ki fırtınalar içinden esip geçerdi,asla yere eğilmezdi
Düşse de yıldırımlar aklındaki yıldızlara uzandığı ellerine,vazgeçmezdi
Kendini yakanların arasından geçerken soluduğu paslı hava bile
Sonsuza dek sürecekmiş gibi duran gülümsemesini kıramazdı

Savrulduysa da yüzüne jiletler,başını çevirmedi geriye
Aklını gagaladıysa da en sapkın hayaller,dönmedi bir deliye
İnattan değildi,sadece,sadece demediği içindi
Burada olmasa bile,buralı olduğu içindi




Buz Pisti

Mart 2010

Çok güzel kayıyordum ama çok kalabalıktı.Küçük çocuklar vardı ortalıkta dolanan ayakta zor duran. Onlara da çarpıp o momentumla hepsini duvarlara yapıştırıyordum . Aslında çok eğlenceliydi.Sonuçta ben güzel kayıyordum.Öyle ki çok hızlı giderken zıplayıp gene yere inip buzları da her tarafa sıçratarak durmayı bile başarıyordum.Sonra ormanın kenarındaki bir buz pistinde de kaydım ama orada bir fuar vardı ve pist takım elbiseli adamlarla doldu ve renault clio model arabalarla. Ben de bütük o sıkışıklığın içinden kendimi yeşil çimenlere attım .En azından bunu başardım.Gene de tatmin olmuştum o ana kadar ki ilerlememden .Uyandığımda yenilenmiş hissettiğim rüyalarımdandı.

Mart 2010

Dokunduğum insanlar geçit kapıları gibiydi ve onları turuncu sarı karışımı aydınlık bir ışın yumağı olarak görüyordum.Ne var ki vücutlarının ana hatları belirgindi. Birisine dokunduğumda o da benim bir parçama dönüşüyordu ve gittikte artıyorduk büyümese de boyutumuz. Daha parlak ve reaktif bir hale geliyorduk. Başka insanlara dokununca onlar üzerinden bir sıçrama yaşıyorduk ve gene seçenekler vardı ve sarımtrak ışıklar karanlığın içinde. Her zaman bir seçenek vardı gidecek yerler vardı. Çok güzeldi. Hızlıydı,endişesizdi saftı ve karmaşıktı .Sevdim.Uyandığımda fiziksel olarak 60 kilogramlık altın külçe gibi hissetsem de psikolojik olarak onarılmıştım.


101 numara

9 mart 2010

100 numaraya tuvalet derler bilirsiniz ama bu 101 numara mutfağın yanında.Haşkanmakta olan makarnamı karıştırırken bir yandan da ders kitabımdan iskelet sistemlerini okumaya çalışıyordum ki çaprazımda duran ocağın üzerine konan közler dikkatimi çekti.Közleri koyan kişiye bunlarla ne yapıyorsun diye sordum ve öğrendim ki odanın içinde nargile içiyorlarmış!Gerçi burada yazdığımdan anlaşılıyor olabileceği kadar şaşırmadım çünkü daha önce de oradan nargile kokusu geldiğini farketmiştim.Bilirsin Burçak burnum çok keskindir.10 dakika civarında konuştuktan sonra kişi tarafından odasına davet edildim.Yemeğim bittikten sonra hemen oraya gittim ve yatağın üzerine oturdum.Uzun süre boyunca sohbet ettik ve bana nargile ile beyaz bira ikram etti.Bu noktaya kadar yeterince garip bir durum olmadığını düşünüyorsanız şunu dinleyin:Aniden 'benim oda arkadaşım gey' demez mi!Heyecanımı gizlemek için şaşkın görüntümü abartmak zorunda kaldım.Hatta nargileyi çekerken yanlıkşıkla nefes vermeyi unuttum ve öksürdüm.Kişi,belli bir ölçüde homofobik olmasıyla birlikte bazı şeyleri de aşmış görünüyordu.Gecenin ilerleyen saatlerinde oda arkadaşıyla da tanışma fırsatı elde ettim. Ve o çok övündüğüm kavrama yetim üzerine yemin edebilirim ki,10 sene aynı evde yaşasam anlamazdım.İşte o kadar sıradan davranıyordu.İlkokulda yaşadığım 'am görmek isteyen arkama geçsin' muhabbetini analtmaya başlayınca tabii ki hepimizin keyfi yerine geldi. Hatta two girls one cup'ı izleyip izletmek bile nasip oldu.Yanlış hatırlamıyorsam gece 3 civarında odama geldim ve kütük gibi uyudum demek istiyor olsamda aslında birkaç kere uyandım ve içki ile nargilenin ortak etkisi nedeniyle halüsinasyonlar gördüm.Sabah uyandığımda da saat 1'deki dersime 9'da gittim.İşte o derece uçmuştum.

Friday, March 5, 2010

Yaşanmış Olaylar Dizisi 1

Drama topluluğundan bir arkadaşımın önerisiyle içinde bulunduğum (bence) absürd durumlaru yazıya dökme ve belgeleme gereği duydum. Olur da 15 sene sonra okursam koparım diye.

2008 Yaz
Çocukluk arkadaşım olan sinan ile liseden arkadaşım olan kardeleni anlaşabileceklerini düşünerek tanıştırdım.Nitekim çok iyi anlaştılar ve ben ikisinden biriyle görüşmek istediğim zamanlar ikisiyle birden görüşmüş bulunuyordum.Bir akşam birlikte nevizadeye gittik ve sinanın da başka bir 'çift' olamak üzere arkadaşları gelmişti. O ikisi zaten kaymışlardı . Özellikle de dişi olan.Benimkiler onların tam karşısına oturdu ben de dikdörtgen bar masasının dar köşesine tabure üzerine oturmuş bulundum. Bu durum tabii ki pek hoşuma gitmemişti ve rahatsız edici derecede sembolik görünmüştü! 4ü 2çift olmak üzere çılgınca yiyiştikleri için o gece kimseyle konuşamamıştım ve canım sıkılmıştı. Sonra eve de yalnız döndüm. Bir daha ikisiyle birden görüşmedim . Neyse ki ... Bir süre sonra da ayrıldılar.

2010 Şubat sonu Mart başı
Netten tanıştığın bir insan olan Çağkan'ın daveti üzerine ankarada bir mekana gittim. Yanımda kendi okulumdan ve liseden tanıdığım odtüde okuyan bir bayan arkadaşım da vardı.Memetcan ve Yağmur oluyor bu kişiler.Masamızda (memetcanın sonradan belirttiği üzere) oldukça aykırı açık görüşlü ve ...genel anlamda garip insanlar vardı. Çağkan eski sevgilisini kıskandırmak amacıyla benim onunla sevgili taklidi yapmamı istedi. Memetcanın gene sonradan belirttiği üzere çapkan yapmacık davranıyormuş.Ben de çağkana gerçekten gerçekçi görünmesini istiyorsa öpüşmemiz gerektiğini söyledim ve o straight mekanda öpüşmüş bulunduk. Bu her ne kadar aykırı görünse de aslında benim straight insanların arasında 3. öpüşüşümdü. Birincisi istanbulda sugar cafenin bahçesinde tutucu ve kısa boylu matbaa çalışanlarının aşağıdaki ortamı dikizledikleri bir anda gerçekleşmişti ve tepeden yuhalamaları duymuştuç İkincisi ise ankara tunalıda bir manav (nedense sürekli önünden geçip duruyorum) karşısında tam anlamıyla sokakta öpüşmek suretiyle elde edilmiş bir anıdır.Hatta bu olay üzerine çocuğun kız arkadaşı 'her randevu öpüşmeyle bitmez' demişti. Ama bence sorumluluk benden çok,bana dandik vodkayı içirdikten sonra 'şu anda ne yapmak istiyorsan onu yap!' diyen başka bir adamın idi. Konuya dönecek olur isek,memetcanın harika gözlemlerinden öğrendim ki çağkanın eski erkek arkadaşı bize bakarken 'gossipgirl tarzı bir yüz ifadesi değişimi'ne kaptırmış kendini.Kısaca yüzünü ekşitmek ile 'envy' arasında bir şeymiş anladığım kadarıyla. Gözünüzde canlandırabildiğinize emimin. Bana bunu anlattığında altıma edecektim neredeyse. Ayrıca o çocuğun bana 35 tlyi benden alarak kendisi de aynı miktarda ortaya koyup bir şey satın alma teklifi üzerine çağkan çok kızmıştı çünkü çocuk parayı alıp siktiri basıyormuş. Okumakla adam olunmuyor evet ,ama okumamakla da olunmadığını kanıtlamış olduk böylece.Ayrıca,benim eski erkek arkadaşım çok kalın ben çok darım diyen bir kız,prada gözlükler takan heykel bölümünden abaza bir erkek de gecemizi renklendiren öğelerden'miş.


başlık bulamadım

Kendini boyuyorsun
Işığın görünmesin diye
Kapatıyorsun perdeleri
Ardı ardına

Kendini boğuyorsun
Çığlığın duyulmasın diye
Unutuyorsun gerçekleri
Kalana kadar tekbaşına

Umut ediyorsun
Bıkkınlığın bitsin diye
Tırmalıyorsun buzdan çitleri
Sırıtana kadar karşındaki naaşına

İstekle kuduruyorsun
Yutkunurken salyaların akmasın diye
Parçalıyorsun yumuşak etleri
Çıkana kadar bir iskelet karşına

Alev alıyorsun
Çırpınırken boş yere acını söndürmeye
İtiraf ediyorsun ettiğin tün eziyetleri
Vazgeçerken her şeyden bir affediliş uğruna

Thursday, March 4, 2010

Örnek Rüyalar

Örnek rüyalar.
Burçak ilgini çekebilir bu ,tamamen exclusive :D

Annemle babamı 6 yaşımdayken kıyma makinesinin içinde öğütülürken görmüştüm. Çevremde siyah granitten duvarlar vardı. Gökyüzünü görebiliyordum . Karanlık bulutlar ve yıldırımlar. Soğuk görünen bir hava ama sıcak . Yağmur yağmıyor. Birisi tarafından izlenmeye zorlanıyordum. Aşağıya bakarken hepsi. Epey korkmuştum. Sonra uyandım. Hala hatırladığıma şaşırmıyor değilim. Görüntü hiç gözümün önünde gitmedi .

Gene o yaşlardayken,çölün ortasındayım. Gökyüzü açık mavi sarı arası. İnce bulutlar var. Çölde bir vakum oluşuyor. Belki bir çukur. Bütün kum deliğin içine doğru çekiliyor. Ama bir girdap yok. Ben de kumlarla beraber deliğe düşüyorum. Düşüş eğlenceli. Uyuştuğumu hissediyorum. Uyanıyorum.Bu rüyayı da unutmam ama benim için rahatsız edici bir anısı yok.

18 ya da 19 yaşımda gördüğüm bir rüya. Uzaya fırlatılacak bir roketin tepesindeyim ve roket ateşleniyor. Ben de inanılmaz bir hızla atmosferden dışarıya doğru ilerliyorum. Ama roket atmosferden çıkmak yerine geri düşmeye başlıyor. Hızlıca yere yakınlaşıyorum. Yere inebildiğimi hatırlıyorum. Ve uyandım. Uyandığımda epey iyi hissediyordum.

Japonyadayım. Bir uçurum var . Uçurumun dibinde okyanus. Sular o kadar berrak ki o yükseklikten bile dibini görebiliyorum. Atlıyorum. Su soğuk ama çok güzel. Dibe dalıyorum . Rengarenk bitkiler ve balıklar var. Sarkıtlar görüyorum. Dışarı çıkmak istediğim zaman sular birden yükseliyor ve kolayca karaya çıkıyorum. Uyandığımda iyi hissediyordum.

Yeşil otlardan yapılmış bir labirentin içinden çıktıktan sonra altın sarısı kumları olan ve gri suları olan bir deniz kıyısına varıyorum. suya giriyorum ve su sıcak.Dalgalar büyük ama rahatım. Eğleniyorum. Uyandım.

Ve olay rüyaya geliyoruz!! :D
Uykuya daldığım gece nette gördüğüm bir oteli rüyamda gördüm. Bu otel ukranada bir uçurumun 'yanına' inşa edilmiş ve kocaman!! Otelin bir ayağı denizin dibine gidiyor.Ve o ayağın üzerindeki zıplama tahtasından aşağıya atlıyorum. Gene büyük dalgalar var sular gri ve yağmur yağıyor ama sıcak.Korkmadan yüzüyorum . Sonra kıyıya çıkıyorum. Gene altın sarısı kumlar ama koyu renkli. Gökyüzü Gece. Yerler gündüz gibi aydınlık. Güçlü'yü görüyorum! :D sudan çıktıntan sonra bir şeyler konuşuyoruz. Sanırım elinde sörf tahtası tutuyor. Arkasını dönüp giderken bir şey bağırıyorum. Duyuyor ve dönüp göz kırpıyor . Tekrar önüne dönüp yürürken arkasından büyük bir sırıtış ile onu takip ediyorum ve o anda her şey bembeyaz oluyor ve uyanıyorum. Uyandıktan sonra yaşama sevinciyle doldum :D Ve hala devam ediyor.

o zaman o zaman çok tanıdık bir şarkıyla bu yazıyı kapatalım!!

It isnt very hard to see from where i see theres noone to blame
i opened up my eyes to see the world in so much pleasure
not pain
as she looked into my eyes i knew i might not see her again
its changing and its hard for me to stay the same
she answers all the questions
things i find so very hard to say
as i close my eyes i heard her
whisper goodbye
all these questions that im asking
feel very foolish anway (goodbye)
as i turn the corner
i heard her whisper again (goodbye)
it's what she said (goodbye)
its what she said (goobye)

Bulutlar

Bir kumaş parçası
Bir şeker paketi
Ve bir de toplu iğneden oluşuyordu
Seni anlatan kütüphane rafım

Kumaş,
Gecenin karanlığında bile seçilebilen
Kırmızı böğürtlenlerin arasında sevişirken
Dieknlerine taktığın gömleğinden...

Şeker paketi,
Meyveleri sevdiğimi duyduğun ilk günden
Bana özel edindiğin lolipopun çevresine sarılırken
Dişlerimle yırtıp söktüğüm şekerinden...

Toplu iğne,
Kendi doğumgünümü bana hatırlatmak için
Küçük mantar panoma iliştirdiğin,hani dökülen
Kırışık pembe kağıdın üzerinden

...

Dikenler çok fazlaydı
Düşününce dolaşan kanımız ne kadarcıktı
Savunmasızdı kendi arzusuyla
Karışmak için bir başkasıyla

Kuralsızdı ve
Dolayısıyla ışıktan hızlı akıyordu
Göremiyordun haliyle
Ama biliyordun gittiğini uzaklara

Göremediğin kadar uzaklara
Yuvarlak olmasaydı bile dünya
Hayal edemediğin kadar soyutlara
Yetişebilseydin bile rüyalarına

Çekildiğini hissettin iplerin
Zincirlerin
Dikenler dolanmış zincirlerin
Omurganın merkezinden

Çekildiğini hissettin derinlere
Zorladıkça kökleri çekmeye
Yeryüzüne
Onları çıplak bırakan güneşe

Başın kilitlendi gökyüzüne
Değildiyse de bu senin isteğin
Büyüdü gözbebeklerin
Kesildi nefesin

Tek bir kelime çınladı aklında
Söyleyemeden sen daha
Kayboldun bir fırtınada
Sesin de karışıp gitti gri bulutlara