Sunday, April 25, 2010

Jean-Guillaume

Dün Akşam

Filmi falan boşverin başlı başına eşsiz bir hikayeydi.
Burçak ile birlikteydik ve birisiyle buluştuk. Onun malın teki olduğu sonucuna vardıktan sonra burçağa başka uğrak bir mekana gitme teklifinde bulundum ve çocuğu da kışkışladık. (Tabiri caizse artık.) Diğer yere gittiğimizde bir süre çevremizdekileri izledik ve -gerçekten de- çok eğlenceli sohbetlerimiz oldu. Sonra,onu gördüm. Kapıdan içeri girdiği anda dikkatimi çekti. Yanımızdaki masa az önce boşalmıştı ve o da oraya oturdu.Yarım saat civarında onu süzmüşümdür herhalde gözlerimle. Arzu dayanılmaz boyutlara ulaştı ve burçağa dedim ki;herkese yapmayı düşünmeyi bırakıp,yapmalarını söylerim. Ama kendim bunu gerçekleştiremiyordum. Cesaretimi topladım,belki de vodkanın etkisiydi,bilemiyorum ama artk önemi de yok zaten. Pardon! dedim. Ben Can! Tanışabilir miyiz? Am sorry i don't know turkish demesiyle benim ingilizceye dönüp döktürmeye başlamam bir oldu. Jean-Guillaume...Adaşım çıkmasına mı yoksa beni benden böylesine almasına mı şaşıracağımı şaşırdım. Uzunca bir sohbetin henüz kısa olan kısımlarında bütün iletişim adreslerimi almak istediğini söyledi ve ben de tabii ki verdim. Ardından sokağa çıktık,o sigarasını içerken burçak da yanımdan anlamlıca sırıtıyordu suratıma. Yanlış anlama ama seni öpebilir miyim? cümlesi dudaklarımdan döküldü. Yanlış anlamamış olacak ki,yakın zamanda bir yıllık bir ilişkiden çıktığını ve buna hazır olmadığını ama gene de çok tatlı olduğumu,üzülmememi falan söyledi. Ben de tabii ki geçirgen kişilik olduğum için üzülmedim ama gene de evet dese nasıl olurdu diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Yaklaşık bir saat daha -burçak bu esnada evine dönmüştü- onunla oturduktan ve birasını paylaştıktan sonra işini bitirmesi gerektiğini daha sonra da arkadaşlarıyla görüşeceğini söylemesi üzerine ben de alternatiflerimi değerlendirmek üzere ona hoşçakal demem gerekirken görüşürüz diyerek veda etmiş bulundum. İçerisinde telefon kablolarının bulunduğu kutunun üzerine dirseğimi dayamış bir telefon konuşmasının ortasındayken sırtıma yediğim bir şaplak ile fiziksel dünyaya geri döndüm. Kemal'di! Meydana kadar birlikte yürüdük ve -benim hızlı konuştuğumu hatırlatırım- bir sürü şey üzerine konuştuk. Ardından ona da görüşürüz dedikten sonra- sanırım benim de alışkanlıklarım var- başka bir yerde başka birini beklemeye koyuldum. Geldi,konuştuk. Sonra telefonumu kontrol ettim ve,Jean'dan bir mesaj;Arkadaşları dışarı çıkmaktan vazgeçmiş,bir şeyler içebilir miyiz diye soruyor! Elbette olur dememin üzerine 'meet me halfway' şeklinde bir mesaj geldi ve o anda dedim ki,hayatın kendisi kurguya ihtiyaç duymayacak kadar masalsı ve ilginç olabiliyor. Yüzümdeki gülümsemeyi gören arkadaşım olayı kavradı ve bana bir yere kadar eşlik ettikten sonra kendi yolula gitti. Ve karşımdaydı tekrar,iki saat geçmiş olmasına rağmen özlemiştim gülümsemesini. Sarıldık. İlerleyen dakikalarda dudaklarının tadını öğrendim,belinin ne kadar ince,ellerinin ne kadar sıcak,saçlarının ne kadar yumuşak olduğunu,ve boynunun ne kadar güzel koktuğunu.O andan itibaren her şey harikaydı. Bu sıfatı sonuna kadar hakediyor,hatta yetersiz bile tek kelime...Onu esnada gerçekten sevdim.Ona gerçekten aşıktım.Dakikaların haftaları zehir edebileceği gibi,anların yılları yeşertebileceğini gördüm.Ve bir ilk olarak şu işareti kullanmak istiyorum, :).

Monday, April 12, 2010

16 nisanda bir günlüğüne istanbula geliyorum sanırım . bilgisayarımı bile almamaya karar verdim. gerçek olmasa da bir hippi gibi yaşasmayı deneyeceğim. şu anda bölümün bilgisayar laboratuvarından ve bir mac kullanarak yazdığım için cümlelerimin pek de dğzgğn olmamasına izin vereceksiniz artık . birisi oldukça ağır bir parfüm sıkmış. güzel koktuğunu sanıyor olmalı. ne var ki iğrenç... istanbulla ilgili görüşlerimi bilen biliyor. ama düşününce,başka nereye gidebilirim ki...


sonra bu konuya döneriz

Sunday, April 11, 2010

Burçak'a Doğrudan Dert Yağmuru

Yaşam belirtisi göstermeden yaşayanlara gülerken ,samimi şekilde geçemediğimi farkettim. Takılıp kaldığımı.Benim de kendimi sınırlandırmaktan geri kalmadığımı. Umursayıp da etkilenmemenin her zaman sürdürmek için yıpratıcı bir uğraş olduğunu gördüm. Umursamamak istemiyorum,hayır bu ben değilim,derdim belki. Ama belirleyen nedir ki ? Kim olduğumu ne belirler. Ben belirleyebilir miyim ki ? Benim için birisiyken başkası için bambaşka bir şey olabilirim. Hangi birisine yetişeyim ki? Hangi birisine sorarak karar vereyim ki. Hangisine karşı çıkayım ve hangisini benimseyeyim ki? Hiçbir şey yapmadığım için solup gitmek,ya da her şeyi bir anda yaptığım için moleküllerime ayrılmak istemiyorum. Hiçbir konuda iyi olduğumu düşünmemeye başladım. İyi olduklarım varolmadığından ötürü. Sadece benim kafamda varsa o var mıdır ki...Kimse anlamıyor ve korkuyorsa var mıdır...Senin kafanın içinde olmak istemezdim çünkü çıldırırdım dedi bana istediğim insan.Bunun üzerine söyleyeceklerim süsten ibaret olacaktır.Yanık bir kekin üzerindeki içi geçmiş vişne tanesi...


Genetik anlamda oldukça avantajlı olsam da vücuduma eziyet ediyorum.Doğru düzgün beslenmiyorum.Bir de biyolog olacağım,pff.Bazı günler tek öğünle geçiyor . Halbuki telefonumun alarmı saat 8'e kurulu.Yataktan çıkmama yaramıyorsa,ne işe yarıyor ? Birini beğenmek için yüz mililitre bira gerekiyor. Masturbasyon yaparken aklımdan geçirebileceğim kimse yok hayatımda. Sosyal anlamda arzularla dolu ama amaçsızım. Nereye saldıracağımı bilmiyorum. Belli olmamasına ise hayret ediyorum. Burnuma güzel kokular gelmiyor. Bitkilerle bir hayat geçer mi? Sürekli müzik dinlememin nedeni ise duymamak için bir bahane. Artık dışarıdan bir ses gelmese bile müzik dinliyorum. Kafamın içinde .Tekrar ve tekrar. Belki de kendimi duymamak için. Bana şikayet ettiğim ben hakkındaki sıkıcı ifadelerden kurtulmak için.



O özel kişiyi aradığı ve ona kavuşma isteğine sahip olduğu için güldüm birisine. Kıs kıs güldüm. Acıdığımdan değildi bence. Oradaydım demek istedim sadece. Ama konuşmadım. Zaten farketmeyecekti,yorumum geçersizdi ve anlamsızdı. Bu kadar çok gülmemin nedeni bu. Zavallılar neye uğraşıyorsunuz? Çoktan kaybettiklerize ilk defa kavuşmak için mi!?


Ve bir kez daha,renkli yalanları sağır edene dek gülüyorum.

Monday, April 5, 2010

Kal

Yanımda kal
Kendime gelinceye kadar
Evrenin goncası solana kadar
Işıktan bir rüzgar ile savrulana kadar,kal

Dur ve izle gülüşümü
Gözlerimdeki tebessümü
Kuruyup toza dönüşene kadar
Benden arda kalanlar,aklından silinene kadar,kal

Yavaşça düşün
Yoksa bir hayatı atladığını
İtiraf etmeye dayanamaz yüzün
Utanç içinde yanarken,gözyaşların donana kadar,kal

Bekle ama durma
İnan ama aldanma
Hisset ama yıpranma
Uyu ama unutma
Git ama uzaklaşma

Biraz daha kal,
Sadece sonsuza kadar...

Sunday, April 4, 2010

Yaşamsız

Beni güzel yapın
Mükemmel ve tekil
Bir başıma
Beni eşsiz yapın

Beni parlak yapın
Karanlığım bulaşmasın
Becerikli parmaklarıma
Beni masum yapın

Beni sonsuz yapın
An kaplı kurşunlar
Cildimde yarıklar açamasınlar
Beni ölümsüz yapın

Beni dingin yapın
Darbeler zihnimdeki sarayları yıkamasınlar
Havuzlarımdaki çamuru kaldırmasınlar
Beni yaşamsız yapın


Friday, April 2, 2010

Sağlıklı

Ailemdeki herkesin psikolojik bir hastalığı var
Belki de hastalıklar aslında kutsamadır
Bunun genelgeçer bir formülü olduğunu sanmıyorum
Ama ben sağlıklı olmayı yeğlerdim gibime geliyor
İnsanlar sağlığın değerini bilmiyorlar
Stabil zihinleri olduğu için müteşekkir olmuyorlar
Şizofren olmak marifet sanki...
Büyük ihtimalle hayatımın bir döneminde ben de bir çeşit
Zihinsel hastalıktan muzdarip olacağım
Ama o zamana kadar (gerçi hala olup olmadığım meçhul)
Basit şeylerin basit görünmesine minnettar olma niyetindeyim


Burçak,22nisanda hazal da gelsin :D

Nisan 2010

Hollandadaydım! Çamurlu ve dar kanalların içinde bir kamyon lastiğine binmiş,ilerliyordum.Yanımda da bir sarışın vardı ama olmasa da olurdu.Sonra kanalların kesişip birleştiği bir açıklığa geldim ve karaya çıktım.O kadar yükseğe zıplayabiliyordum ki şehirin ötesindeki yeşil çimenli tepesi karlı dağları görebiliyordum.Hatta dağların eteklerinde devasa canlılar vardı,kafa tokuşturan ya da birbirlerine güç gösterisinde bulunan.Sonrasında,yanımdaki sarışının arkadaşlarının evine gittim.Ev sahipleri odadan çıkıp başka bir yere gittiler.Tekbaşıma kaldım.O esnada ortalığı karıştırdım ve aklımdan 'ne şanslı piçler' diye geçirdim.Tabii ki bu cümleyi kurmuş olmak rüyamda bile ''can'ın kişiliği no 375 : kriptomanyak''ın ortaya çıkmasına neden oldu.Dizüstü bilgisayarlarını çalıp bir yerlere doğru yola koyuldum ama neresiydi bilmiyorum.Ardından uyandım zaten.Ama genel olarak .ok güzel bir rüyaydı.Bir önceki gece sarhoşken uyumuş olmamın etkisi olabilir.

Sonuç,ana fikir,tema,ne demek istersen artık:
Bu soruyu yanıtlamak için psikoestetik uzmanı olmak gerekmiyor,daha önce görmediğim bir yerlere gitmem gerek. Oradaki insanlarla kaynaşmam gerek.Dünya insanı olmam gerek :D

Artık Herkes Dokunuyor

Dokunmatik olduk!
Bir gün dokunmadan da halledebileceğimizi düşünüyorum

Kendimden örnek vermeyi ne kadar severim bilirsin
Bak,ben dokunmuyorum

Bakışlarınla müdehale etmek
Zihin gücü değildir de nedir?

Fantezi değil ki bunlar
Günlük hayatta kullanıyorum

Artık herkes fantastik değil mi zaten?
Sen de dokunmadan tuşla

Sen de fantastik ol
Sen de bir tane ol

lol