Thursday, November 18, 2010

Bilmem

Merhaba. Ben Can. Çok az şey biliyorum. Evet,bu konuda gerçekten iddialıyım. Neye ihtiyacım odluğunu bilmiyorum,kalbimin neden hiç hızlanmadığını bilmiyorum,en sevdiğiniz rengi,doğumgünlerinizi ve yüzünüzdeki o zavallı ifadeleri nasıl edindiğinizi bilmiyorum. Tırnaklarımı neden yediğimi ve tükürmediğimi,şişkin dudakları neden sevmediğimi,erkeklere neden eziyet ettiğimi,kızların beni neden beğenmediğini bilmiyorum. Bazen sesler nasıl yükseliyor ve göremediğim insanlar nasıl konuşuyor bilmiyorum. Ve neden kulaklarımı tıkayamadığımı,genelde bakakaldığımı,kıpırdayamadığımı...

Şikayet etmek değil amacım. Sadece anlatmak. Dinleyen var mı diye düşünmeden konuşmak. Ve izin almadan susvermek birden bire. Tırnaklarımı kemiriyorum. İsteseydim bırakabilir miydim ? Yapacak bir şey neden hep arıyorum. Varken her yerde bekleyen sorumluluklar. Seçimlerim kurtuluşum muydu yoksa sadece daha acısız görünen infazlar mı.

Eşyalar..Bazen daha fazla almak istiyorum bazen hiç istemiyorum. Her zaman da neden istiyorum bilmiyorum. Ben de o bilmediği için üzülen ,sonra da inanmaya başlayan insanlardan mı olacağım? Zannetmiyorum. Kullandığım her kelime,her ifade,her iddia birbiriyle çelişirken bunu bile yapamayacağımı düşünüyorum. Yalanları fazlasıyla deştiğim için artık işime yaramazlar. Saklanmak için bile üzerime örtemem.

Gene tırnak yiyorum,bu sefer sol başparmağım. Artık kanamıyor bile.

Sağ yüzük,derken..

Sol serçe

Sol yüzük

Sanırım bitti evet..

Evet garip konuşuyorum. Tepki veresim bile gelmiyor. Ne kadar salak var. Nerede olduğumu bilmiyorum. Evet tabii herkes zeka sıçıyor. Birinin kafasının çalıştığını nasıl anlarsın ? Bence matematik işlemleri büyük bir kanıt değil. Hayatta kalma becerisi değil midir aslında ? Toplum da bir ormandan farklı değil bence. Onun da yırtıcıları var. Ben onlardan birisi miyim bilmiyorum. Hehe. Gerçekten hiçbir şey bilmiyorum. Tahmin ediyordum ama emin olmamıştım. Bildiğini düşünüp hakikaten de bilen var mıdır acaba... Annem saf olmadığımı düşünüyor. Ben saf olduğumu ve suistimal edilmeye açık olduğumu. Birileri bana sarılıyor ve sevdiklerini söylüyorlar. Sanki uzaktan gelen ulumalar gibi ama. Kulak deliğimden beynime gidene kadar rendelenip değersiz titreşimlere dönüşüyorlar. Benim için değerli olan nedir ? Şu anda zaman değil o kesin. Kafamın iyi olması belki değerli olabilir evet. Güneş turuncuyken kafamı cama yaslayıp yorgunluk içinde tozlu koltuklara gömüldükten sonra yaşadığım uyanma anındaki kafam da nedir öyle. Ne kadar güzel. Ne bir insan ne de madde öyle yapmıyor beni. Hep bir uyanış halinde olmak istemem bundan mıdır acaba. Farkına varmak ve terk etmenin kesiştiği nokta. Özgürlüğü kazanırken kaybedilen objeler,insanlar. Anlaşılamayan ve dolayısıyla harcanabilir görünen değerler,değerliler,bir de en sevdiklerim,değersizler...

Zamanında prens adalarında birinci olmuşum,hayatta hiçbir başarım yok gibi geliyor genelde. Altın madalya hala duvarımda asılı. Aslında giysi askısında. Ama askı duvarda. Sümük burunda mıdır burun kanalında mı gibi oldu. Şimdi düzgün yürüyemiyorum bile. Bazen sadece canı sıkılan bir çocuk olduğumu düşünüyorum. Daha küçükken okuduğum hikaye kitabının adı aynı zamanda. Ne saçma sapan yollardan geçiyordu. O kitabı bulmam gerek. Uzaya bile gidiyordu diye hatırlıyorum... Resimler hala aklımda. Acaba ne yapıp da sıkıntısından kurtulmuştu? Sıkıntı depresyon belirtisiymiş. Ama neden depresyonda olayım ki. Aklıma gördüğü en güzel gülüş geldi birden. Gözleri de orada. Sakalları arasındaki mesafe açılıyor derisi gerilirken. Dudakları kurumuş. Karanlıkta beklerken yolun gürültüsünü bile duymamışım.

Herneyse. İnsanların sıkıntımı gideremediğini daha önce de kanıtlamıştım. Aslında hayır. Başladığım her şey gibi o da yarım kaldı. Hayatımı eksik yaşıyorum. Harddrive gibi hep aralardan kırpıntılı ama. Uzaktan bütün ve dolu görünüyor. Halbuki hiç alakası yok. İçerideki yıkık manzarayla başbaşa buluyorum kendimi. Her defasında pencereden dışarıya bakmaya yeltendiğimde başka bir ayna görüyorum. Gene içeriyi görüyorum. Gördüğünüz gibi bol bol şikayet de ediyorum. Ellerim gerekecekmiş vsvs. Evet gerekecek ama beynim ve akciğerlerim be her bir yerim de gerekiyordu ama hepsini harcıyorum. Bedenimi harcıyorum. Belki de birgün hepsini içeriden oymayı başararak kaçacağım umuduyla. Sosyal zekam gerçekten düşük mü onu bile bilmiyorum. Bencil miyim ya da sevecen miyim ya da her ne ise. Sadece düşünmediğim için de olabilir. Kendimden bahsetsem de belki kendimi düşünmüyorum. Ama bu beni daha az bencil yapmaz sanırım. Eğer öyleysem. Her türlü birileri ilgi gösteriyor,ve gösterecektir. Uzun vadede düşünemiyorum. Ancak hayal kurabilirim. Umut etmek nedir ki tam olarak. Ot umut etse ne olurdu. Kuantum teorileri gerçekle örtüşüyor mu?

Sormam gerek,kime bilmesem de,olmalı mıyım boş konuşanların yanında diye. Neden sadece birbirimize dokunamıyoruz. Neden tatlar bu kadar bunalık ve kokular keskin? Aşırı duyarlı mıyım. Neyle karşılaştıracağım. Metin bu yüzden mi çıldırmıştı ? Birileri bana bu yüzden mi hayranlık duymuştu ? İçine çöken yıldızların güzelliği kalmıştır geriye. O kendisinden başka her şeye harikadır. Uzaktan izlenecek iç karartıcı ama merak uyandırıcı bir resim olmak istemiyorum. Kolları olmasa da umursamaz görünen bir heykel de. Vicky Christina Barcelona'daki kız gibi ne istemediğini bilmek de işe yarar mı hayatta? Birden bire çekip gitmek,beklentisiz,bilmeden,sormadan,sadece yaşamak yeter mi insana ?